Çağdaş Sözlük

vakıf ~ وقف

Osmanlıca İmla Lügati - vakıf ~ وقف maddesi. Sayfa: 297 - Sira: 41

1976 yılında hazırlanmış Osmanlıca İmla Lügati,vakıf maddesi. vakıf osmanlica yazılışı, vakıf osmanlıca imla klavuzu, vakıf Türkçe - Osmanlıca imla yazımları, vakıf nasıl yazılır, vakıf arapça yazılışı, Çağdaş Sözlük Osmanlıca imla klavuzu

1976 yılında hazırlanmış Osmanlıca İmla Lügati,, وقف vakıf ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..

vakıf ~ وقف güncel sözlüklerde anlamı:

VaKIF ::: Bilen, haber sahibi. Aşina. Bir işten iyi haberi olan. * Vakfeden. * Duran, ayakta duran.

vakf ::: (a. i. c. : evkaf) : 1) durdurma, alıkoyma. 2) duruş, durma; kımıldanmama. 3) ayırma, bağlama. 4) bir malı veya mülkü-satılma-mak kaydiyle- bir hayır işine bağışlama, bırakma.

Vakf bi-s-süknâ ::: huk. [eskiden] süknâsı meşrut olan vakıf.

vakf bi-z-zarûre ::: huk. [eskiden] vakfı caiz ol-mıyan bir şeyin vakfedilmesinden diğer şeyin mevkuf sayılması.

vakf-ı ebnâiyye ::: huk. [eskiden] meşrût-ün-lehi erkek çocuklarla erkek çocukların erkek çocukları olan vakıf.

vakf-ı ehlî ::: huk. [eskiden] kavm-i mahsûre âit vakıf.

vakf-ı evlâdiyye ::: huk. [eskiden] meşrût-ün-lehi evlât olan vakıf.

vakf-ı fâsid ::: huk. [eskiden] aslen sahih olup da- bâzı haricî vasıfları îtibâriyle meşru olmıyan vakıf.

vakf-ı fuzûlî ::: huk. [eskiden] bir kimsenin mâlik olmadığı bir şeyi sahibinin iznini almaksızın bir cihete vakfetmesidir ki, sahibinin icazetine mevkuf olur. [meselâ : bir kimse karısı ile müştereken mâlik olduğu bir akarın tamâmını kendi kendine bfr cihete vakfetse karısının hissesine âit vakıf, karısının icazetine mevkuf bulunur. Binâenaleyh icazet vermediği takdirde bu hisse hakkındaki vakıf nafiz olmaz]

vakf-i gayr-i lâzım ::: huk. [eskiden] feshi kabil olan vakıf.

vakf-ı gayr-i sahih ::: huk. [eskiden] aslen sahih olup vasfen sahih olmıyan yânî zâten mün'akit olup bâzı haricî vasıfları îtibâriyle meşru olmıyan vakıf.

vakf-ı hayât ::: ömrünü baklama.

vakf-ı lâzım ::: huk. [eskideni feshi kabil olmıyan vakıf.

vakf-ı marîz ::: huk. [eskiden] bir kimsenin ma-raz-ı mevtinde yapmış olduğu vakıf, [vasiyet hükmünde olup sülüs-i maldan muteber olur]

vakf-ı mevkuf ::: huk. [eskiden] bir vakit ile takyît edilen vakiftır ki sahih olmaz. Çünkü vakıflarda te'bîd (ebedîlik) şarttır.

vakf-ı muallak ::: huk. [eskiden] bir şarta ta'lik suretiyle yapılan vakıf ki sahih olmaz, ["filan işim görülürse şu mülküm vakıf olsun!" denilmesi gibi]

vakf-ı muzâf ::: huk. [eskiden] gelecek bir zamana izafe suretiyle yapılan vakıftır ki sahih değildir.

vakf-ı müneccez ::: şarta muallak, istikbâle muzâf, bir vakit ile mukayyet olmaksızın hemen yapılan vakıf.

vakf-ı müstesna ::: huk. [eskiden] Vakıflar idâre-si'nin müdâhale ve murakabesi olmaksızın doğrudan doğruya mütevellileri tarafından idare olunan vakıf.

vakf-ı müşâ' ::: huk. [eskiden] bir kimsenin baş-kasiyle müştereken mâlik olduğu bir yerdeki hisse-i şayiasını bir cihete vakfetmesi.

vakf-ı müşterek ::: huk. [eskiden] iki veya daha çok kimsenin müştereken mâlik oldukları bir yeri bir cihete vakfetmeleri, [şeriklerden biri bir cihete, diğeri de başka bir cihete vakfederek bir veya iki mütevelliye teslim etmeleri de bu kabildendir]

vakf-ı müteâref ::: huk. [eskiden] menkulün asaleten vakfı sahih değildir. Bir menkulün vakfo-lunması hakkında bir beldede örf ve âdet cereyan etmiş ise o beldede o gibi menkulün vakfı sahih oiur. [meselâ : okutmak üzere kitap, düğünlerde gelinlere iSre olunmak üzere hulliyat vakfedilmek âdet olan beldelerde o nevi memleketlerin vakfı sahihtir; buna : "müteâref vakıf" denir]

vakf-ı safıîh ::: huk. [eskiden] zâten ve vasfen meşru olan vakıf.

vâkıf ::: (a. s. vakf ve vukuf'dan) : 1) duran, ayakta duran. 2) Arafat'da vakfeye duran. 3) bir şeyi elde eden; bir işten haberli olan. 4) bir şey vakfeden. Şart-ı vâkıf : vakfı yapanın koştuğu şart.

vâkıf-ı ahvâl ::: durumdan, işlerden haberli.

vâkıf-ı esrar ::: gizli şeyleri, sırları bilen.

vakıf ::: hayır kurumu, malı.

vâkıf ::: bilen, Allah için veren.

VaKIF ::: Vâkıfın müslüman, hür, akıllı ve bâliğ yâni ergenlik çağına ulaşmış olması lâzımdır. (İbn-i Âbidîn)

Şart-ı Vâkıf (Vâkıfın koyduğu şart), nass-ı şârî (din sâhibinin koyduğu kânun) gibidir. (İbn-i Âbidîn)

2. Bir işten haberi olan.

Meşveret olunan kimsenin vâkıf olmadığı şeyi veya vâkıf olduğunun aksini söylemesi günâhtır. Hatâ ile söylemesi günâh olmaz. (M. Hâdimî)

3. Arafât'ta vakfeye duran.

Vakıf :::


  1. Bilen, farkında olan
    Örnek: Demirci anladı, ses çıkarmadı, duvardan üç beş halka aldı, sanatına vâkıf bir adam sükûnetiyle değneğe taktı. M. Ş. Esendal

  2. Bir şeyi vakıf durumuna getiren.

  3. Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para.

  4. Bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer

  5. Birçok kişi tarafından kurulan ve toplum yararına çalışmayı ilke edinen kuruluş.

  6. 1. Bir şeyi elde eden, bir işten haberli olan. 2. Duran, ayakta duran.

vâkıf ::: bilen , vakfeden , anlamak

vakf ::: durma , duruş

vakf ::: ‬durma

vakf ::: duruş

vakf ::: durdurma

vakf ::: vakıf

vakf ::: adama

vâkıf ::: ‬vakfeden

vâkıf ::: anlamak

vâkıf ::: bilmek

Vakıf ::: Tesis; başlı başına bir varlığı bulunmak üzere bir malın belirli amaca tahsisi

Vakıf ::: Tesis; başlı başına bir varlığı bulunmak üzere bir malın belirli amaca tahsisi

vakıf ::: para

vakıf :::

tesis; başlı başına bir varlığı bulunmak üzere bir malın belirli amaca tahsisi

VÂKIF :::

Bilen, haber sahibi. Aşina. Bir işten iyi haberi olan. * Vakfeden. * Duran, ayakta duran